Çocukluğumda ilgimi çeken ,bayırdaki kliseydi.
Biz kasaba çocuklarının oyun yeriydi. Demirden
pencereleri, ve küçük karanlık odaları, duvarda
fresk adı verilen Meryam ana figurlari ve bazı
arkadaşların gördüğünü idaa ettiği hayalet, ve
tabanda görülen kare ızgara hepimizin dikkatini
çekerdi nedense...Bazı çanak ,çömlek kalıntıların-
na da rastlardık. Kasabada, klisenin altında gizli
mahsen olduğu söyleniyordu. Babama bu kliseden
bahsettiğimde "oğlum sakın o kliseye gitme, orada
esrarengiz şeyler oluyormuş !" diye beni uyarırdı.
Duvar kalfası, İsmail'in oğlu, Hasan, kısa boylu,
esmer, kahve regi gözlü, çıkık çeneli, maceraya
düşkün bir çocuktu...Bizden birkaç yaş büyüktü,
bu yüzden ona "reis "diyorduk.
Okullar tatil olmuştu, temmuzun en sıcak günle-
rini yaşıyorduk, Kasabanın zenginleri deniz kıyısına
gitmiş, çoğumuzun babası işçi, memur emeklisi
olduğu için, bizim gibi çocukların tek oyun yeri
sokaklar, sahibi olmayan virane yerler , "boş evler"
ve bir de o eski kliseydi..
O gün hava açık ama çok sıcaktı. Tavuklar ,ve
horozlar, ve ev zağarları, sıcaktan rahatsız olduk-
ları için gölgelik yer arıyorlardı.
Hasan, bizi başına toplamıştı. Reisimiz olduğu
için, her hangi bir karar vermede, ilk söz sahibi
oydu. "Arkadaşlar, derede çimelim mi ? Yoksa
bayırdaki klisede gömü mü arayalım ?"dedi..
Makina kimyadan emekli Recep'in oğlu Yakup
"Bu sıcakta, aşağı özler çekilmez çocuklar, hem
neyle gideceğiz oraya, bisikletimiz de yok ki !"
diye karşı çıktı. Reis," Oylama yapacağım, öze
gitmek isteyenler elini kaldırsın !"dedi.."Ben ve
birkaç çocuk elimizi kaldırdık, saydı. Sonra kliseye
gitmek isteyenlar el kaldırdı. Yakup ve birkaç yağcı
arkadaş, kliseye gidelim diye el kaldırdı.
Sonunda, reisimiz ağırlığını koydu, çocuklar
"hurra !" diye tepeyi tırmanmaya başladı. Kayalar
çok yumuşak olduğu için, "rüzgar erezyonu nedeni
ile" ayağımızın altından kayıyordu. Kliseyi sarp ve
dik yere yaptırdıkları için, yapanlara kızıyorduk
Hasan, "Çocuklar dikkat edin ! Ayağınız kayarsa
aşağıya yuvarlanırsınız !" diye bizi uyarıyordu
Bir yandan sıcak, bir yandan boynumuzdan akan
ter, bir yandan başımızın üstünde vızıldayıp duran
eşek arıları rahat vermiyordu...En tehlikelisi de
Altınbaş adı verilen bircins iri arıydı...Küçük kaya
parçaları aşağı doğru yuvarlana yuvarlana düşü-
yordu. Yakup, "buralar Engerek yatağı !" dedi..
"Dikkatli olun..." Bazı arkadaşlar, utanmasa, geri
döneceklerdi. Şişman olan Haluk, ıhlıyarak, tısla-
yarak çıkıyor, içinden , Reise küfür ediyordu...
Korkak bir çocuktu bu. Futbol maçlarında ,tek
meşin top onda vardı. Almanya'dan, eniştesi
getirmişti bir yaz tatilinde...Atılan sert şutlar, kaleyi
bulduğunda gol oluyor, takımı çalıştıran Vehbi abi
" oğlum, bu kiloyla kalecilik yapamazsın ,biraz
boğazına dikkat et !" diye uyarıyordu.
Nihayet, bayırdaki klise tüm esrarengizliğiyle
görünmüştü. Taştan duvarları, iri kolonları ve sağ-
lam yapısıyla, yıllara meydan okumuştu bu klise.
Klisenin içinde,yabani otlar arasında yılan olduğu
söyleniyordu. Tabandaki demir kapağın altında
mahzen var deniyordu. Ahmet, göğsüne vurarak
savaşa hazırlanan Kızılderili reisi gibi, "çocuklar
ben, Yakup, birkaç çocuk aşağı mahzene ineceğiz
"dedi.."Bize birşey olursa, kasabadaki büyüklere
haber verin !"
Ahmet ,bana dönerek, " Necmi ,istersen sen de
gel dedi...Demir kapağı, birkaç çocuk , ıhlayarak
kaldırdık. Ve aşağıya, demir merdivenden inmeye
başladık. İndik. İçerisi kapkaranlıktı. Yanımıza niye
bir el lambası almamıştık. Bir birimize çarpmamak
için, el yordamıyla duvara tutunarak yürümeye
başlamıştık. İçerisinde bis bir koku vardı, bok
koksuna, yahut hayvan leşine benziyordu.
Pantolonumun paçasından kıpır kıpır eden birşeyin
soğukluğunu hissettim, ve birden "ah !" diye bağır-
dım, Çocuklar da korkmuştu. "Necmi ne oldu ?"
diye sordular. Bacağımı bir şey ıssırdı, çok fena
acıyor dedim. Yakup " Engerek yılanı var diyorlardı
demek doğruymuş...".."Bu yılan çok zehirli
hemen hastaneye götürmemiz lazım seni !"
Ahmet'tin ağzından tek bir söz çıkmıyordu..
Bacağım gittikçe şişiyordu, eğer serum vurulmazsa
hayatım sona erebilirdi..Ağlıyordum...Aşağıdan
yukarıya ancak merdivenle çıkılırdı. Ama, içerisi
zifiri karanlıktı, bu karanlıkta yukarı çıkmak imkan-
sızdı. Yukardaki çocuklar, "babalarımıza haber
verdiyse, onların gelmesini bekleyecektik çaresiz
Birden, bir el lambası tutuldu, biz çocuklar
"kurtulduk ! Kurtulduk !" diye sevinçten ağlıyorduk
Babam, elinde el lambası indi, ben acı içinde
kıvranıyordum. "Oğlum, ne oldu ?" dedi.."Bacağımı
birşey soktu baba !"dedim, şişiyor. Lambayı
tuttu baktı. " İki diş izi var, yılan olabilir !" dedi..
"Hemen kanatıp, zehirli kanı akıtmalı...